ağaç demiş ki baltaya
sen beni kesemezdin ama
ne yapayım ki sapın benden
bak şu ağacın bilincine sen
ölen ben, öldüren benden
bunca analar ağlayıp durur da
akıp gider gelinciklerden
kör müdür sağır mıdır bu ırmak
ölen ben, öldüren benden
her yerde böyle olmuş bu
önce dağa, taşa, ağaca söyletmiş halk
sonunda sabahın bir yerinden
uyanıp kalmış ayağa ırmak
ölen ben, öldüren benden
Irmak
Sikago'da son zamanlarda neler yaptik?
En azindan aklimda kalanlar bunlar.Simdilik..
Uyumlu Cift
Ne zamandir yazmiyorum, yavas yavas doldurucam yazmadigim günlerin biraktigi boslugu, o ara biriktirdiklerimi.
Haber üzücü ama kisiler neseli: Tokat'in Resadiye ilcesi civarinda ihtiyaclarini gidermek icin mola veren kamyonete saldiri olmus, bi kisi vefat etmis, 2 kisi yaralanmis. Yaralananlar evli bi cift: Nazim Sahin ve Nazmiye Sahin'mis. Tatli bi tesadüf diye düsündüm.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25026321/
Arabulucu
Kizarmis Yesil Domatesler
Komik Google Aramalari
Virgina Woolf'un Son Mektubu
canım,
yeniden delirmek üzere olduğumdan eminim.
o korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum.
ve bu sefer toparlanamayacağım da.
sesler duymaya başladım.
dikkatimi bir şey üzerinde toplayamıyorum.
ben de yapılabileceklerin en iyisi gibi görünen şeyi yapıyorum.
sen bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin.
birisi başkası için ne yapabilirse, hepsini yaptın.
sanmam ki başka iki kişi bizden mutlu olmuş olsun, bu korkunç hastalık gelene kadar.
artık onunla mücadele edemiyorum, hayatını zehir ettiğimi biliyorum, ben olmasam çalışabilirdin.
ve biliyorum ki çalışacaksın. görüyorsun ya, bunu bile doğru dürüst yazamıyorum. okuyamıyorum.
söylemek istediğim şu, hayatımın bütün mutluluğunu sana borçluyum.
bana karşı hep sabır gösterdin ve inanılmayacak kadar iyiydin.
bunu söylemek istiyorum-bunu herkes biliyor.
biri beni kurtarabilseydi eğer, o sen olurdun.
senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık.
hayatını daha fazla zehir edemem.
sanmam ki başka iki kişi bizim olduğumuz kadar mutlu olsun.
Amerika Üzerine Tezler - 1
Amerika Üzerine Tezler 1 cünkü muhtemelen gerisi gelecek diye düsünüyorum.
Her ne kadar Subway'de bana korku dolu anlar yasatsalar da Amerika'da siyah nüfusun daha eglenceli oldugunu düsünüyorum.
Subway'de neden mi korku dolu anlar yasatiyorlar? Ancak aksanlarini anlayip kendi aksanini düzeltip konusunca anlasabiliyorsun cünkü. Misal zeytin istedigimde "Do you want Onions(Aanins) or Olives(Aalivs)?" sorusuyla karsilasinca hemen agzini yayarak "Olives (Aalivs)" diye cevap vermek durumunda kaliyor insan.
Neden mi eglenceliler? Rengarenk kiyafetler giyip, enteresan enteresan makyaj yapip, oje sürüp, ritmik yürüyen bu insanlar eglenceli degil de soluk benizliler mi eglenceli sizce? Görecelilikten mi bilmiyorum ama beyazlar sanki daha bi beyaz ve soluk benizli geldi bana burda.
Ha bunlarin bi kere otobüste karsilastigimiz cok tatli siyah bi kizi severken, diger taraftan baska bi siyah kadinin bana arkadasina dönüp beni göstererek "Bizim yegene ne kadar da cok benziyor!" demesiyle hic alakasi yok. Hani bi sürü insan, bi sürü insana benzetti beni simdiye kadar ama böylesini daha önce hic görmemistim, bunu da gördük gecirdik, hos oldu.
Kütüphane
Bos zamanlarini kütüphanede geciren süper de bi insanim :P Saka bi yana cidden seviyorum kütüphaneleri. Elinin altinda kitaplar, ferah bi ortam, sirf ders calismak icin degil bilgisayarda konsantre bisiyler yapmak icin de harika mekanlar kütüphaneler.
Salih bana dolap tuttugundan beri (millet kat yat tutar, insanin akademisyen sevgilisi varsa kütüphaneden dolap tutar, bize de bu uyar :)) artik University of Chicago kütüphanesinin bi sakini oldum diyebilirim. Sabah geliyorum aksam cikiyorum yeri geldiginde. Insan bütün gün bi mekanda durunca cevresini inceleme kabiliyeti de yükseliyor.
Kütüphaneye gelmeye basladiktan bi süre sonra müdavimleri taniyorsun: her gün ayni masaya sabah 9, aksam 5 arasi oturan Cin'li eleman, koridorda cinsiyet ve ayrimcilik calisan Güney Amerika'li eleman, onun ilerisinde benim dolabimin oldugu bölgede oturan kel ama sakalli kütüphane sosyali (bunun arkadaslari da burda takiliyor, arada birbirinin yanina ugrayip hal hatir soruyorlar) insan...
Sonra kisilikleri incelemeye basliyorsun: Kimse umrumda degil kisisi: "Istedigim kadar rahat hareket ederim, torbamin icinde bisiy mi kalmis, hasir husur acarim torbayi hic istifimi bozmam, siz gelmeden önce de buralarin agasi bendim sizden sonra da ben olucam!" Aman kimseye bulasmayayim, kimse de bana bulasmasin kisisi: hücre tabir ettigimiz yerlere oturup, bütün gün kendi dünyasinda takilmayi seven kisiler bunlar. Müzik dinlerler, youtube'ü acip bisiyler izlerler ama bazi zaman da öyle bi konsantre olurlar ki biri dokunsa irkilirler.
Kütüphanenin bi de vardiya sistemi var: kimileri gündüzcü, kimileri gececi. Gündüzcüler "Bütün gün calisirim, isimi yapar evime dönerim, belki spora giderim sonradan, keyfim bilir. Bütün gün calistim ya icim rahat" kisileridir. Gececiler ise "of ya hic calismadim kac gündür, cok calismam lazim, vakit de yok. Enerji icecegi, yiyecegi bilumum maddeleri yanima alayim, kitaplari yigayim masaya, sacimi örüp gözlügümü de taktim mi tamamdir! girdim calisma moduna, kimse beni tutamaz!"
Ben bunlardan hangisi miyim? Hic biri ya da her biri (aga olani haric :) bi ünlü düsünürün dedigine gibi: agalari sevmem, seveni de sevmem :)). Bazen hücreme gidip, icime gömülürken, bazen gayet güzel ortak masalara oturup yapacagimi yapip cikiyorum aksam olunca kütüphaneden. Gececilige düsmemek dilegiyle.
Tango
He bi de dün itibariyle tango derslerine basladik. Yillardir bi türlü ayni sehirde yasayamadigimizdan gidemedigimiz, hep hayalini kurdugumuz Arjantin tango. Ilk ders sonucu benim icin hüsrandi. Zira önümü göremedigim, sürekli tabi oldugum bi dans yapmak garip geldi. Ha kontrol manyagi bi kisiligim yok cok sükür ancak itatkar da sayilmayan bi bünyeye sahibim malesef. Yedege flamenkoyu koyup, sabredip deneyip görecegiz.
Fotograf
Cebren ve hilesiz Chicago University'(University of Chicago olacak dogrusu)den fotograf dersleri almaya basladim. Saf fotograf, siyah-beyaz, karanlik odada film tab etmeli, karta basmali, 50mm'li bi ders. O kadar heyecanliyim ki kendimi zor sakinlestiriyorum.
Zeki Demirkubuz Haftasi
Zeki Demirkubuz haftasi yaptik. Izlemedigimiz, eksik filmleri tamamladik.
Ucuncu Sayfa programlarini bol bol izleyen Meryem'in kendisinin böyle bi hikayede basrol oynamasina kadar giden yol. Isa'nin insanin icini burkan caresizligi. Sonrasinda Meryem'in hikayesinde figüranlasmasi. Özellikle Basak Köklükaya'nin fazlasiyla yetkin oyunculuguna hayran kalmamak elde degildi.
Film boyunca adini bu kadar sik kendi kendime tekrarladigim bi film hatirlamiyorum. Filmin ilk 20 dksi "hadi artik itiraf et, itiraf et" diyerek gecti.
Bu sefer Taner Birsel'in oyunculugu Basak Köklükaya'yi gölgeler cinstendi.
ZD ufak da olsa bi cameo örnegiyle karsimiza cikar.
Kücük bi yol hikayesi
Sonrasinda bi Anadol'a bindik. Adam arabanin gercek sahibi bile degilmis. Adada bakimsiz bi halde bulmus. Sonra bakmis motoru calisiyor, kullanmaya baslamis o günden beri.
Baslangic Yazisi
Yurtdisinda yasamaya basladigimdan beri bilissel anlamda daha rafine bi hayat yasiyorum: izlediklerim, dinlediklerim artik daha secici. Popüler kültürün dayatmalarindan ve bi sürü bilgi kirliliginden uzak bi yasam. Bu yüzden yeni blogun adi secici algi. Hani bunu süper bisiy olarak düsünebilir insan bunu ama bi yandan da tesadüflerin hoslugundan mahrum kaliniyor aslinda. Bi gece yarisi uyanmissinizdir da televizyonu acip, kanallara bakarsiniz, geceyarisi yayinlanan kimsenin izlemeyecegi düsünülen bi filme denk gelme umuduyla biraz da, bu ve benzeri bi sürü tesadüfün yeri artik daha azdir yasantinizda.
Ha bu blogda sadece sinemadan, kitaplardan ve müzikten bahsetmeyecegim yine. Genel olarak hayat konum olacak yine. Yani icerigin neler olacagini, karsima neler cikacagini hayat belirleyecek zaman gectikce.